6 Nisan 2020 Pazartesi

İYİ BİR EŞ SEÇİMİNİ NASIL YAPMALIYIM?

Eş seçimi ve evlilik uyumu nasıl olmalı?  sorusu, evlenmeyi planlayan çiftlerin cevabını aradıkları önemli bir sorudur.  Çoğu çift, bu soruyu sormadan evlense de, aslında bu soruda aradığımız bazı özellikler eş seçimini doğru yapmamıza yardımcıdır. Nelere dikkat etmeliyiz gelin hep birlikte göz atalım..

Eş Seçimi Konusunda Nelere Dikkat Edilmelidir - Self Psikoloji Akademi
Kişilikler mi uyumlu olmalı, beklentiler mi?
Evlilikte çiftlerin kişiliğinin uyumlu olması sanıldığı kadar önemli değildir. Bu konuda yapılan araştırmalar çiftlerin ortak amaç ve hedeflerinin kişilik uyumundan daha önemli olduğunu ortaya koymaktadır. “Hangi kişilikteki insanlar hangi kişilikteki insanlarla daha uyumlu evlilik yapıyor?” sorusunun cevabının arandığı bir araştırmada, birbirine uyumlu kişiliklere sahip eşlerin evlilikleri uzun yıllar takip edilmiş. Kişilerin paylaştıkları ortak noktalarının olması, birbiriyle vakit geçirmekten hoşlanması, empati yapabilmeleri, şeffaf ve net olmaları, sevgi ve değer verebilmeleri, saygı çerçevesinde anlayış kriterlerinin önemli olduğunu söylemeliyiz.
 Sonuçta görülmüş ki bu çiftler arasındaki boşanma oranı toplumdaki boşanma oranıyla aynı. Bu bize gösteriyor ki, evlilikte kişiliklerin uyumundan çok eşlerin kendi kişiliğini yaşaması ve ortak hedeflere benzer hareket şekliyle yönelmeyi başarması daha önemlidir. Bu nedenle evlenmeyi düşünen biri kendine “Evlilikten ne bekliyorum ve ne yapmalıyım?” diye sormalıdır. İnsan alışveriş yaparken bile düşünüyor, ölçüp biçiyor. Bir eşya alırken gösterilen özenin, hayatın en önemli kararlarından biri verilirken gösterilmemesi, evliliği şansa bırakmaktan başka bir şey değildir.

ÖNCE NE İSTEDİĞİNİZİ BELİRLEYİN

“Ne iş olsa yaparım abi.” diyen birinin, iyi ve uygun bir iş bulması çok zordur malûm. Hatta iş bulması bile zordur. Oysa kişi ne istediğini belirlerse, aradığını bilmenin rahatlığı ile çok daha kolayca bulabilir. Evlilik için de böyledir bu. Nasıl biriyle evleneceğine karar vermek, işin yarısını halletmek demektir.  Ama bunun için de tabiî önce kendi kişiliğinizi tanıyıp, yönelimlerinizi ve ihtiyaçlarınızı belirlemeniz gerekir. Yani kendinizi tanımanız lâzımdır önce.
İkili ilişkilerde, aile hayatında sizin için önemli olan nedir? Huzur mu, paylaşım mı, destek mi, heyecan mı, cinsellik mi, ya da güven mi? Vazgeçemeyeceğiniz öncelikler hangileridir, kesinlikle kabul etmeyeceğiniz şeyler nelerdir? Bunların adını doğru koymanız gerekir. En az on cümleyle ihtiyaçlarınızı, beklentilerinizi, şartlarınızı sıralayın; elinizde ve aklınızda bulunsun. Tabiî, bu istekleri sıralarken, abartmayın da lütfen.
Adam arkadaşına sormuş:
—Evlenmiyor musun?
—Şartlarımı tutarsa olur.
—Ne istiyorsun ki?
—Güzel olsun, akıllı olsun, dindar olsun, zengin olsun, kültürlü olsun, şefkatli olsun, ciddi olsun, itaatli olsun, bir de esprili olsun.
—Ama abi, demiş öteki, birden fazla evlilik yasak artık!


İDEAL BİRLİK, FİKİR BİRLİĞİ LAZIM!
Hayat arkadaşını seçerken en çok dikkat edilmesi gereken noktaların başında ideal birliğinde sağlanması  gelir. Hayatı beraber yaşayacağınız kişinin hayatı ne gözle gördüğü, hedefinin ne olduğu ve değer yargıları, en çok üzerinde durulması gereken konudur.Hayat, keyif peşinde, rahat içinde mi yaşanacak, yoksa idealler peşinde, gereğinde fedakârlıkla mı? Kazanılan para ile daha iyi yaşamak mı hedeflenecek, yoksa o kazanç olabildiğince hayır yollarına mı sarf edilecek? Çocuk sahibi olunduğunda, çocuk hangi prensiplere göre büyütülecek, ona nasıl bir eğitim verilecek? Sosyal hayatta kimlerle nasıl bir diyalog kurulacak? Bu gibi temel tercihlerde uyum, iyi bir evlilik için olmazsa olmaz şarttır.
İlginç bir araştırma okumuştum. “Evlilikte mutluluğun şartları nelerdir? sorusuna her iki cinsin en çok verdiği üç cevaptan birisi, hatta birincisi ‘inanç ve ideal birliği’ idi. (Diğerleri de sevgi ve cinsel uyum imiş.) O yüzden evlenmeyi düşündüğünüz kişide ilk bakacağınız nokta, aynı idealleri paylaşıp paylaşmadığınızdır. Yani size sizin yolunuzda ‘yoldaş’ da olabilmelidir eşiniz. 
BURAYA DİKKAT EDELİM! Şimdilik istediğim gibi değil, ama ileride düzelir.” diye de kendinizi kandırmayın. :)
KONUŞABİLMEK LÂZIM
Evlilik anlaşmaktır. İnsanlar da konuşa konuşa anlaşırlar, malum. Beğendiğiniz kişi dış görünüşüyle, huyuyla, yaşama biçimiyle size çok uyuyor, ama konuşmaya başladığınızda bir kopukluk oluyorsa dikkat! Dozunda olunca tartışmak bile güzeldir, ama konuşamamak bir felakettir. Onunla konuştuğunuzda zihniniz açılıyor, 1+1=3 ediyorsa, bu çok güzel.
 Eğer fazla olumlu bir katkı almıyor, ama meramınızı anlatıp onu da anlayabiliyorsanız 1+1=2 ediyor demektir ki, idare eder. Ama ne kadar seviyorsanız sevin onunla konuşurken kendinizi anlatamıyor, onun da ne demek istediğini kavramakta zorlanıyorsanız, yani 1+1, 2 bile etmiyorsa işiniz zor. Hayat boyu mimiklerle anlaşamazsınız çünkü. Onunla konuşamazsanız ya kendi kendinize konuşmaya başlarsınız ya da başkalarıyla. İkisi de risklidir.
“Mutlaka evlenin. Anlaşırsanız mutlu olursunuz, anlaşamazsanız filozof.” diyenlere de katılmıyorum.İLLA Kİ HERKES EVLENMELİ DİYE DE BİR ZORUNLULUĞUMUZ YOK. Kendini evlililiğe uyumlu hazır görmeyen bir başkasının hayatını da hiçe saymasın lütfen.. Size muhatap olabilen, zihninizi açan, fikrinizi zenginleştiren biriyle evlenirseniz filozof değil evliya bile olabilirsiniz. İşin espri kısmı fakat dikkat etmemiz gereken unsur net olmak, şeffaf olmak, fikirleri paylaşmak, kırmızı çizgilerinizi,sınırlarınızı ifade etmek ve karşılıklı anlayış çerçevesinde konuşabilmekten geçmektedir.
Download wallpaper 1280x1280 hands, love, couple, heart, romance ...

SEVGİ GEREKLİ
Kullandığım mânâda sevgi, karşısındakine ihtiyacını hissetmek, onunla beraber olmaktan mutluluk duymak, onun eksiklerini de hoş görmektir. Aklı başında hiç kimse, olduğundan büyük görülmek, hak ettiğinden fazla ilgi ve sevgi görmekten mutlu olmaz—kısa süreli bir zevk dışında.
Üstelik bu tip gerçekçi olmayan sevgiler, abartılı hayranlıklar, yöneldiği kişinin zihnine “Ben onun zannettiği gibi mükemmel değilim. Öyle olmadığımı fark ettiğinde ne olacak?” tedirginliğini kazır. Böyle seven, sevdiğini zorlu bir cendereye sıkıştırmıştır aslında. Ve göğe çıkaranlar, hayallerinin gerçek olmadığını görünce ortada bir yerde kalamaz, bu kez de yerin dibine batırırlar sevdikleri(!) kişiyi. Büyük beklentiler büyük hayal kırıklıklarını hazırlar. Siz siz olun, eğer karşınızdaki size olduğunuzdan daha fazla kıymet veriyorsa, sizi olduğunuzdan mükemmel görüyorsa, size sırılsıklam aşıksa, biraz düşünmek ve dinamikleri ele almak lazım. Dozunca seven, hatalarınızı da gören, ama iyi yönlerinizin hatırına onları affeden, sizden abartılı şeyler beklemeyen, zorlamayan, destekleyen bir sevgi çok daha güzel değil mi?

ONU İYİ TANIYIN!
 Bir insanın karşısındakini iyi tanıyabilmesi için bile, önce kendi sıkıntı ve saplantılarından arınması gerekir. Şimdi onu bir düşünün. Nasıl bir insan olduğunu tarif edebilir misiniz? Eğer onun kişiliğini en az on cümle ile tarif edemiyorsanız, onu tanımıyorsunuz demektir. (Ayrıca bu on cümleyi başta hazırladığınız tarifle kıyaslayacağınızı da anladınız tabiî.) Eğer onu tam olarak tanımadığınız halde ondan çok hoşlanıyorsanız, bu sizin farketmediğiniz bir kompleksinizle ilgili olabilir, dikkat edin!
BENLİK SAYGISI
Kendine güvenmeme, sevilmediğini düşünme duygusu insanlarımızda çok rastladığımız bir rahatsızlıktır. Kültürel özelliklerimizden dolayı çocuklar eleştiri dozunun fazla olduğu aile ortamlarında büyüyorlar. Çocuk eğitiminde bilinçsiz anne babalar çocuklar üzerinde eleştiri ile baskı oluşturuyor ve sevgilerini bir şantaj gibi kullanabiliyorlar. Bu da çocuğun, anne babasının sevgisini kaybetmemek için çelişkili duygular yaşamasına, kendini hep yetersiz, değersiz hissetmesine ve “Ben ne yaparsam yapayım kendimi beğendiremiyorum” duygusuna kapılmasına neden olur. Böyle yetişmiş kişiler, kendine güvenmez, sürekli sevilmediğini hissederler ve aşırı mükemmeliyetçi olurlar. Bu kişilerde benlik saygısını oluşturan ideal ben ve benlik algısı dengesizdir. Bir kimse kendini olduğundan daha aşağı görüyor ve kendisine güvenmiyorsa, yani benlik algısı düşükse, benlik saygısı da düşük demektir. Kişi hayalinde arzu ettiği ‘ben’i yani kişilik özelliklerini var gibi kabul ediyorsa bu defa benlik algısı yüksek olur fakat gerçek benlik algısı buna uymadığı için yapay bir güven duygusu oluşur. Bu da kendine güven duymama kadar olumsuz bir durumdur.
Bu duyguları aşmanın yolu, kişinin kendisini masaya yatırmasından yani olumlu ve olumsuz yönlerini analiz etmesinden geçer.
BİRKAÇ BİLENE DANIŞIN
Evleneceğiniz kişiyi tabiî ki kendiniz seçeceksiniz, ama fikrine güvendiğiniz kişilere danışmanızın da çok faydasını göreceksinizHele aşık iseniz, tarafsız yorum yapamayacağınız için olaya üçüncü bir gözle bakan tecrübeli kişilerin yorumlarını da alın mutlaka. Sizi denk ve uyumlu bir çift olarak görüyorlar mı? Tecrübe, sandığınızdan çok daha önemlidir. Ancak burada da abartıya kaçmamalı, mutlaka son kararı siz vermelisiniz. Hata yapma korkusu veya kararsızlık sebebiyle evleneceği kişiyi anne babasına veya büyüklerine seçtirenlerin şikayete hakkı olmayacaktır ileride. Sizin yerinize seçim yapacakların da saplantıları olmadığı ne malûm?

ONUN AİLESİ NASIL PEKİ?
“Anasına bak kızını al.” gibi atasözlerimiz vardır bizim. Hele hele yapı olarak ailesine daha düşkün ve bağlı olan kızların, ailelerinin tarz ve kişiliğinden çok farklı olmaları hayli nadirdir. O yüzden özellikle bir erkeğin, evleneceği kızın ailesini iyi tanıması gerekir. Erkeklerin ise ailelerinden biraz uzağa düşebileceklerini de eklememiz lâzım, her ne kadar “Armut dibine düşer.” diyebilsek de.
Aileyi incelerken kişinin anne-babasıyla ilişkilerine de çok dikkat etmek gerekir. Zira psikolojik bir gerçektir ki, kız çocuğunun babasıyla, erkeğin de annesiyle ilişkisi, evlendiğinde de sürdüreceği bir iletişim tarzının temelini atar. Babasıyla mesafeli büyümüş bir kız, eşiyle de mesafeli olacaktır muhtemelen. Annesinin şefkatli ev kadını kimliğini benimsemiş bir erkek, çalışan ya da sosyal yönü kuvvetli bir kadına (sebebini bilemediği halde) tahammül edemez. Babası kendisine aşırı düşkün bir kızın, eşinden de yüceltilme beklemesi veya annesi baskın bir erkeğin pasif bir bayanla mutlu olamaması gibi örnekler de verebiliriz.
En son “Ailelerimiz anlaşabilir mi? Ben onun ailesiyle uyuşabilir miyim?” diye de sorulmalıdır.
DOĞRU ZAMANLAMA
Yanlış zamanda yanlış karar verilir. Eğer bir bunalım dönemi yaşıyorsanız, kesinlikle hayatınızı bağlayacak önemli bir karar vermeyin. Örneğin  şuan küresel bir salgın döneminden geçmekteyiz, ve sağlığımızı, yaşamımızı tehdit eden unsur ile karşı karşıyayız. Bu süreçte illa ki bir karar vermek zorunda hissetmeyin sağlıklı düşünebileceğimiz günlere ertelemekte fayda var. Zira denize düşen yılana sarılır. Biz, depresyon gibi sıkıntılı dönemlerdeki danışanlarımızı mutlaka uyarırız: “Şu an sağlıklı değerlendirme yapamayabilirsiniz. Kendinizi toparlayana kadar önemli bir karar almayın.” Öylesi bunalım dönemlerinde öncelikler değişir, çünkü ve sağlıklı düşünmek pek mümkün olmaz.
DÖRT DÖRTLÜK OLMALI MI?
Evlenmek için illa da karşınıza dört dörtlük birisinin, bir masal kahramanının çıkmasını beklemeyin. ”Onun busu eksik, bunun şusu fazla” derken sonunda  hiç olmayacak biriyle evlenenler çoktur. Dört dörtlük uyum deyince şu soruyu sormak istiyorum: Dünyanın bir yerinde aynı sizin gibi, fiziğiyle, huyuyla tıpatıp size benzeyen birisi var.” desem inanır mısınız? İnanmazsınız tabi ki. Çünkü insanlar, hiçbiri diğerinin aynı olmayacak bir çeşitlilikle yaratılmışlardır. En benzer dediğimiz kişilerin bile, biraz dikkat ettiğimizde pek çok farklılıklarının olduğunu görürüz. Peki o zaman şu soruyu sorayım: “Dünyanın bir yerinde tıpatıp sizin hayalinize uyan birisi var.” desem inanacak mısınız? Buna da inanmayın..
Evlilik uzun bir yolculuğa çıkmaktır..
Sonsuza dek birlikte olan çiftlerin 6 sırrı - HTHayat
Kısaca özetleyecek olursak iyi bir eş seçimi yapabilmenin ilk aşaması kendini tanımak anlamak ile başlar aynı zamanda beklentiler evliliğe yüklenen anlamı da belirler. Evlilikten beklenti seviyesinin yüksek olması, eşler arasında yaşanan sorunların en önemli nedenlerindendir. Çünkü yüksek beklentilerin evlilikte karşılanmaması, kişinin hayal kırıklığı yaşamasına neden olur. Bu yüzden evlilik, uzun bir yolculuğa çıkmak gibi düşünülmeli, iyi ve kötü zamanların da olabileceği hesap edilmelidir. Önemli olan evliliğin paylaşım noktasında nasıl yaşanabileceğinin bilinmesi ve ortak değerler olup olmadığıdır. Sen ben dili yerine, biz olabilmeyi başarabileceğin kişiyle o yolu paylaşmaktır. Bununla beraber, evlilik kararında her şeyin insanın kontrolünde olması ve yüzde yüz uyumu bulmak mümkün değildir. Sizlerin, beklentileri ve amaçlarının yüzde 60-80 birbirine uyduğunu, birbirlerini tanıma konusunda da yeterli bilgi sahibi olduğunuzu düşünüyor iseniz  evlilik kararı alabilirsiniz. Evlilik öncesi ve çift terapilerinde ihtiyacınıza binaen  alanında uzman olan kişilerden yardım alabilirsiniz.

                                                                                                 Seda ÖZDEMİR
                                                                                         Evlilik ve Aile Danışmanı

19 Ocak 2020 Pazar

BİR İNSANA GÜVENMEK, ONDAN HİÇ ŞÜPHELENMEMEK MİDİR?



Hepimizin en çok yara aldığı, merak ettiği, araştırdığı, sorun yaşadığı hatta bazen bu konuda cevap bile bulamadığı bir alandayız. Güven ve Şüphe..
Sosyal medya üzerinden sorduğum bu soru karşıtında birçok yanıt aldım. Aldığım cevapların çoğu birbirinden farklı olmakla beraber, insanların aslında oldukça zorlandıklarını da fark ettim. Yani yaşanmışlıklar, gerçekler ya da yaşanacak olan olaylar kaygı durumu ve hassasiyet meydana getirmiş olabilir. Şimdi sorumuza tekrar dönmek istiyorum.
Kısaca bu soru hakkında benim görüşüm ne bunu paylaşmak istiyorum.
Güven elbette ki çok temel bir duygu, insan hayatının işleyişini sağlayan bir duygu. Ben bir aracın yakıtına benzetiyorum burada güveni. Yakıt olmayınca nasıl araba hareket etmezse, güven olmayınca da insan hareket edemez. Aslında şüphe konusuna gelecek olursak; güven şüpheyi dışlamayan bir duygudur. Bazı duygular karşıtlıkları ile beraber bir denge buluyorlar. Bu dengenin ayarı bozulduğunda bir çok farklı sorunlarla karşılaşabiliyoruz.
Şimdi kendimize şu soruyu sormamız gerekiyor. Ben şüphe içinde güven duymaya mı çalışıyorum? Yoksa güven içinde ara sıra şüphe mi duyuyorum?
Güven ve şüphe konusu yaşadığın olayın dinamiğine, yerine, zamanına ve olaylar içerisindeki kişilere ve etkileşimine göre değişen bir hal almaktadır. Şüphenin işlevi güven duygusunun sağlamlaşmasını sağlamaktadır. Şüphe duygusu, bir nevi süreç içerisinde ilişkiyi de düzenleyebilme gücü getiriyor aynı zamanda. Tabi ki bunun yoğunluğu bunaltıcı olabilir.Kaynakları farklı olabilir. Dozu ve dengesine dikkat edilmeli, önemli.
Örnek verecek olursak cesaret duygusu içinde aynısı geçerlidir. Şöyle ki korku ve kaygının olmadığı yerde cesaretten de bahsedemeyiz. Bu gözü karalık olur. Körü körüne inanmak gibi olur. Korkuya ve kaygıya rağmen cesaretli adım attığımızda bizim adımlarımızı denetleyen unsur burada korkudur. Bizim adımlarımızı daha sağlam atmamızı sağlar.
Net olarak şunu söylemek isterim ki duygular karşıtları ile beraber bir denge buluyorlar. ‘’En azından bir çok duygu’’
Aslında ilişkilerde de böyledir. Yakınlık ve uzaklık meselesinde; çok yakın olduğumuz zaman uzaklığı isteriz. Çok da uzak olduğumuz vakitler ise yan yana olmak en büyük isteğimiz olur. Buradaki karşıtlıkların nasıl bir anlam ve denge ortaya çıkardığı önemlidir. Yani duyguların ölçüsü denge bulabilmesi açısından önem arz ediyor.
Güven ve Şüphe de karşıt olsa da ölçüleriyle denge bulan duygulardır. Bir insana sonsuz güven duyuyorum diye hiç şüphe de duymayacağınız anlamına gelmez. O halde diyoruz ki; Bir insana güvenmek ondan hiç şüphelenmemek değildir…
                                                                                                                      Seda Özdemir
                                                                                                                     Aile Danışmanı

8 Ocak 2020 Çarşamba


KÖTÜ GİDEN BİR EVLİLİK, ÇOCUK İÇİN SÜRDÜRÜLÜR MÜ?
Anahtar kelimeler: Boşanma, mutsuz aile, çocuk, ebeveyn ve çocuk

İnsanlar, yaşamları boyunca, kendilerini değiştirmelerini sağlayan deneyimlerden geçer. Evlilik de bunlardan biri. Her evliliğin ve ailenin dinamiği birbirinden farklıdır. Bu süreç esnasında, evliliklerimizin zamanla iniş ve çıkışlar yaşaması da kaçınılmazdır. Evlilik ve aile unsurunun yanında en büyük etken insan faktörüdür. Çünkü duruma, olaya ve soruna karşı her insanın psikolojik, sosyolojik ve fizyolojik kaldırabilme kuvveti birbirinden farklılık göstermektedir.  Kimine göre küçük bir sorun boşanma sebebi iken kimi ise büyük bir problemle karşılaşsa bile çocuklarım için ailemi parçalayamam düşüncesi içerisindedir. İnanın bu yazımda,  bu durumu yaşayan herkesin kendine göre alması gerektiği birçok yardımcı unsurlar olacak. Problemli bir evliliğim var, aynı zamanda çocuklarım var ne yapmalıyım? Boşanmak istiyorum çocuk, engel mi? Boşanmaya ne zaman karar verilmelidir? gibi sorularla kendinizi yiyip bitiriyorsanız derin bir nefes alın, arkanıza yaslanın ve yazımı okumaya başlayın.

BOŞANMAK İÇİN Mİ EVLENİYORUZ?
Evlenelim olmazsa boşanırız,  Yürümezse boşanırız gibi bakış açıları olanlar vardır muhtemel. Fakat gerçek şu ki hiç kimse evlenirken tamamen  boşanma üzerine evliliğini kurmaz, hatta buna ihtimal vermez.  Tüm evli çiftler sonsuza dek mutlu bir evlilik sürdüreceğini düşünür. Evliliğin belli bir döneminden sonra bozulan ilişkilerin düzeleceği beklentisiyle sürüp gider. Bazı çiftler çocuğun en çok ihtiyaç duyduğu şeyin uyumlu bir aile olduğunu unutur.
Karşılıklı etkileşen, evlilik ve aileyi ilgilendiren konularda fikir birliği yapabilen ve sorunlarını olumlu bir şekilde çözebilen çiftlerin evliliği uyumlu bir evlilik olarak tanımlanır. Dolayısıyla; mutluluk, doyum ve beklentilerin gerçekleşmesi, evlilikte karşılıklı uyum ile mümkündür. Evli çiftlerin problemler yaşaması vasıtasıyla da çevre faktörünün yeri büyük bi önem arz eder. Sanki boşanınca her şeyin daha güzel ve sakin olacağını vurgulayan toplum “Boşan da kurtul” “kafan rahatlasın” biraz gibi telkin edici (!) cümleler kurarak aileyi, çifti ve kişiyi derinden etkilemeye çalışan bir unsurdur.
Bu durumda karı-kocanın birbirinin rakibi, düşmanı değil, aksine birbirinin eksik ve gediklerini kapatan, bir bütünün iki eşit parçasından ibaret olduğunu görmelisiniz. Evliliğin varlıkta ve yoklukta, hastalıkta ve sıhhatte, sevinçte ve kederde eşlerin bir bütün olmasını gerektirdiğini hayattan misallerle görecek ve benzer hadiselerin başınızdan geçmiş olma/geçme ihtimaline binaen tedbirinizi alacaksınız. İşte bu tedbirleri hayatınıza geçirdiğiniz zaman boşanmak için evlenmediğinizi anlamış olacaksınız.

Evliliğinde Sorun Yaşayanlar?

Ailelerin, çevrenin de baskısı ile genellikle “çocuğum olsa eşim benimle daha çok ilgilenir” gibi düşüncelerle çocuğun evliliği kurtarabilecek bir çözüm olacağını söylerler. “Fakat gerçek şudur ki; çocuk sahibi olmak sağlıklı ilişkilerde anne babanın birbirlerine olan bağlılığını artırır fakat sağlıksız, iyi gitmeyen bir evlilikte çocuk sahibi olmak, çocuğun getireceği sorumluluklarla birlikte aileyi daha zor bir sürece sokacaktır. Çocuk büyük sorumluluk gerektirir ve buna hazır olmayan ailelerin bu sorumlulukları üstlenmesi, tek ilginin çocuk üzerinde toplanması eşlerin birbirleriyle olan etkileşimini azaltacaktır, eşler arasında iletişim kopukluğu yaşanabilir” özellikle yeni evlenen çiftler;

Birbirinizin aynı ev içerisinde davranışını, tutumlarını, zayıf ve güçlü yönlerini, üslubunu,  problem çözme becerinizi ve dikkat ettiğiniz ne varsa o yönde birbirinizi tam olarak tanıdıktan sonra aynı zamanda aile planlaması çerçevesinde çocuk planı yapmalısınız. Aslında saydığım faktörler evlilik öncesi karşınızdaki kişiyi tanımanız adına dikkat ettiğiniz unsurlar, fakat evliliğin ilk bir senesi özellikle ‘aynı evi paylaşma’ etkeni de için içerisine girince değişebiliyor. Bu yüzden diyorum evlilikler ikinci senesinden başlayabilse keşke diye J Yani demem o ki evliliği kötü gidenler adına; tanımak, anlamak, dinlemek, iletişim boyutu önemli unsurlardır. Dikkat edelim! Evlenmek kadar evliliği yürütebilmek de önemlidir

BOŞANMANIN, ÇOCUĞUM ÜZERİNDE ETKİSİ NELER OLABİLİR?
Boşanma süreci ile birlikte eviniz bir uzlaşma, duygusal doyum elde etme, rahatlama ve huzur bulma mekânı olmaktan çıkıp bir çatışma mekânına dönüşür. Eşinizle aranızda ki çekişme, kavga, aile mahremiyetinizi genellikle ihlâl eder, başkalarını aile içi sorunlara müdahale ettirir. Evdeki tartışmalar, çevre tarafından kınanır,  çiftler dışlanır, kimi zaman doğrudan tepkilere hedef olur. Bu da onların çevreyle ilişkilerini bozar, iş ilişkileri ve diğer ilişkilerine yansır, çok yönlü ruhsal sorunun önünü açar.

 Siz anne babaların, boşanma sonrasındaki tutumları çocuğun boşanmadan etkilenme düzeyini belirleyici önemli bir faktördür. Eşlerin boşanmayı nasıl karşıladıkları, kendi aralarındaki ve çocuklarıyla olan ilişkilerini nasıl sürdürdükleri önemlidir. Peki bu süreç içinde çocuğumun davranışında bir bozukluk olur mu? Psikolojik durumu nasıl etkilenir? Çocuğum bizi affeder mi?  Diye düşünmektesiniz.
·        Öncelikle boşanmalar toplum tarafından çocuğunuza da “boşanmış aile çocuğu” damgasını vuran,  bir kitle meydana getirmiştir.
·        Bu süreç, aynı çocukların sizin aranızdaki mahreminizi  öğrenmelerine, size duydukları saygıyı yitirmelerine, çevrenin onlara “sorunlu aile çocuğu” gözüyle bakması durumunda ise çevreyle ilişkilerinin bozulmasına ve bundan ailelerini sorumlu tutmalarına yol açar.
·        Bu hâl, çocuklarınızda aileye ve evlenmeye karşı soğukluk, toplumdan nefret etme gibi sonuçların yanında, okulda başarısızlık sorununa neden olabilir. Boşanmış ailelerin çocukları ile diğer ailelerin çocukları karşılaştırıldığında, boşanmış ailelerin çocuklarının diğer çocuklara göre;
·        Daha çok ruhsal hastalıklarla karşılaştıkları,
·        Sürekli kaygı seviyelerinin daha yüksek olduğu,
·        Depresyon, 
·        Sosyal içe dönüklük, 
·        Somatik yakınmalar, 
·        Saldırgan davranışlar, 
·        Sosyal sorunlar, 
·        Dikkat sorunları, 
·        Etkinliklere katılım, 
·        Sosyal işlevsellik, 
·        Okul işlevselliği ve öz saygı sorunları ile daha çok karşılaştıkları tespit edilmiştir. 
·        Ve bu çocuklar kimi zaman suça yönelme eğilimi de göstermektedir.

BOŞANMAYA NE ZAMAN KARAR VERİLMELİDİR?

Bazen eşler için boşanma sağlıklı bir çözüm olarak görülebilirken bazen de sağlıksız sonuçlar doğurabilir. Bazen boşanma doğru karar iken bazen de boşanmama doğru karardır. Bu sebeple boşanma sürecinin tekrar tekrar gözden geçirilmesi gerekir. Her evliliğin kendine göre süreci farklıdır, sizin kendi ailenizi başka aileler ile karşılaştırmamanız gerekir. Özellikle boşanma sürecinin sağlıklı olabilmesi için;

Tartışma sırasında boşanma kararı almama,

Duygu ve mantık birlikteliğinin sağlanması,

 Çocuğun gelişim özelliklerini bilmek,  

Eğer çocuk bilinçli bir evrede ise örneğin; (18 yaşında) fikirlerinin alınması,

Psikolojik rahatsızlık dönemlerinizde karar almayın,

 Karar süreci için 6-12 ay bir süre tanınması, birbirinize zaman tanımanız önemli

 Eşlerin bir süre ayrı yaşamayı denemesi,

 Danışmanlık hizmeti alınması

Ve son kararın tekrar kişiler tarafından alınması gerekmektedir. Bunlara rağmen sağlıklı bir ilişki yürümüyorsa eğer alanında Uzman kişiler tarafından destek alarak süreci kontrol altında çocuğu ve kendinizi yıpratmayacak şekilde evliliği yapılandırmaya ve ya sonlandırmaya adım atılmalıdır.

 SON YOKTUR, SONUÇ VARDIR!
Sorunlu, kötü giden bir evlilikten bahsettik ve süreç esnasında çocuğu olan ebeveynlerin nelere dikkat etmesi gerektiğini, çocuğun sosyal uyumu ve davranışı üzerinde boşanmanın ne gibi etkileri olabileceğini belirttik. Asıl sorumuza gelecek olursak; Sorunlu bir evliliğin sürdürülmesi mi yoksa boşanma mı çocukta daha olumsuz bir etki yapar sorusunun cevabını vermek güç. Yaptığımız anket sonucunda katılımcıların çoğu evliliği bitirmekten yana olsa da  özellikle evli olan kısmın fikirlerinin böyle olduğu ama eyleme geçiremediklerini söylemişlerdir. Bazı evliliklerin sonlanması çocuğun rahatlamasını sağlarken, bir arada olup çatışan ailelerin çocuklarının, anne babası boşanmış çocuklardan daha fazla zorluk yaşadıklarını göstermiştir. “Fakat aile içi tartışma  ortamında, bir türlü çözüme ulaşılmayan, mutsuz bir evlilikte çocuk için evliliği sürdürmek ne kadar sağlıklı olabilir? diye düşünebilirsiniz.
 Boşanma, çocuklar için her zaman olumsuz etki bırakmamaktadır çünkü burada her ailenin yaşadığı problem, durum ve olay birbirinden farklıdır. Aynı zamanda her ailenin dinamiği de bambaşkadır. Bu durumda sizin için önemli olan nokta boşanma sürecini iyi yönetebilmek, çocuktan taraf tutmasını istememek, çocuğu anne ve babası olarak karşılıklı birbiriniz hakkında kötü fikirler ile doldurmamak ve ya  çocuğu boşanma sebebi gibi göstermemektir. Bu sebeple, her çözüm yolu denenmiş fakat bir çözüme varılamamış evlilikte sırf çocuk için mutsuz halde devam etmek de çözüm değildir, çocuğun bu durumu anlar, kabullenir ve gelişimine göre kaldırabilir hale geldiğinde bu durumu gerçekleştirebilirsiniz. Çocuğum bu durumu kaldırabilir mi? Gelişim dönemlerine göre nasıl davranmalıyız? Boşanmaya çocuk için ne zaman karar vermeliyiz?  gibi merak ettiğiniz sorular detaylı bir şekilde; BOŞANMANIN ÇOCUK ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ yazımda mevcuttur.  Çocuk için tehdit algısı tabi ki yaş büyüdükçe azalmaktadır. Okul öncesi yaş döneminde olan bir çocuk ile üniversiteyi bitirmiş bir çocuğun ebeveynlerinin ayrılması durumundaki etki de birbirinden farklıdır. Siz de kendi aile içerisindeki dinamiklerinizi gözden geçirerek, problemlerin bir noktasına takılı kalıp ani kararlar vermek yerine, resmin büyük tarafına bakmayı deneyin. Bu alanda ani kararlar vermemek adına, destek olabilecek uzmanlar ile iletişime geçin. Sağlıklı günlere..


   Seda ÖZDEMİR
AİLE DANIŞMANI

1 Ocak 2020 Çarşamba


EVLİLİKTE AŞK NASIL SÜRDÜRÜLÜR?

AŞKINIZI TAZE TUTABİLMEK İÇİN DE RİTÜELLER VARDIR.
Güçlü ilişki evrelerinin oluşabilmesi için partnerinizle yapabileceğiniz ve sonucunda tutkulu aşkı elde ettiğinize inandığınız bu adımlara kulak verin.

Öncelikle her adımda birbirinizi dinleyin ve gözlerinizin içine bakmaktan çekinmeyin.
Her gün eşiniz eve geldiğinde onunla kucaklaşın.
Yıllık çocukların olmadığı bir vakitte birlikte tatile çıkmayı deneyin. (Baş başa vakit geçirin)
Hasta olunca birbirinize iyi bakın. ( çorba yapın J)
Günlük mutlaka 5 saniye öpüşün.
Sabah kahvaltılarını birlikte yapmaya özen gösterin.
En az haftada bir gün istediğiniz vakit bisiklete binin. (Ya da sevdiğiniz başka bir aktivite)

Küçük ve basit gibi gördüğünüz her şey aslında zaman içinde büyük değişikler yaratabilir. Buna inanın! Aşk ve ilişkinin memnuniyeti aslında birazda eşine iyi bir arkadaş gibi davranabilmek, problem ve çatışmaları merhamet çerçevesinde ele almak ve çatışma sonrası tamir ve bağlantı kurmak ile mümkündür. İlişkide başarı paylaşılan ilgi veya çekicilik düzeylerinden ziyade tutarlı bir memnuniyet sağlayabilmektir. Siz de bu aşkı sürdürebilmek için eşinizin yeniden tüm güzelliği ve çekiciliğini fark edebilmek, birbirinizi biraz olsun şımartacak planlar ve sürprizler yapabilmek uzun süren mutlu ve başarılı evliliğin minik sırlarıdır. Aşk anlayış ve değer verişten geçer. Eşinizi gerçekten etkili bir şekilde dinliyor musunuz? Kendinizi onun yerine koyup olaylara geniş bir çerçeveden bakabiliyor musunuz? diye kendinizi sorgulamak da ilişkiniz adına sizi güçlendirecek faktörler arasındadır. Aşk, iletişiminde tamamlayıcısıdır. Eşinize karşı duygunuzun, tutkunuzun ifade ediliş şekli de bir o kadar önem arz eder. Özellikle boşanma sebeplerinin altında yatan problemler cinsel konulardır. Bu konu hakkında daha net, açık ve ne istediğini belli eder bir şekilde iletişim kurarsanız,  anlaşmazlıklar ortadan kalkar ve aşkınız gönlünüzce devam eder.

‘’UNUTMA, SEN İKİ AŞIKSIN, PAKETLENMİŞ BİR ÇİFT DEĞİLSİN’’
Aşkıda sürdürebilmek için birlikte büyümek çok önemlidir. İlişkinizde, evlilik içinde birbirinizin aslında kendi versiyonunuzun en iyi olması konusunda yardımcı olmanız gerekiyor. Sağlıklı bir ilişki, eşlerin ayrı ayrı büyümesine izin verir. Eşinizin sizden ayrı büyümesine izin vermek önemli bir faktör olup bağımlı değil, bağlı çiftler olmanızı ve kişisel tatmininizi artırmaya fayda sağlayacaktır. Aşkı bir başka devam ettiren etken ise ilişkilerde o senin sorunun anlayışı yerine bizim sorunumuz anlayışı bulundurmak ve birlikte çözüm üretebilmek olacaktır. Emin olun bu anlayış ilişkinizi kuvvetlendirir. Aksi takdirde sen ben anlayışı aşkınızı öldürür! Aşk ile muhabbetin bittiği yerde aslında adalet başlar. Yani duygusal bağ, yakın davranma, fedakarlık yapma konusunda daha istekli olmanızı sağlar, bu kopukluk sayesinde ise hemen teraziyi kurarız. Ve başlarız lafa ben bunu yaptım, sen bunu yapmadın. Bu yüzden en başta erkek ve kadın ilişki içerisinde duygu ve düşüncelerini net bir şekilde ifade edebilmelidir.
Romantik bir ilişkinin istikrarı; eşinin tartışmayı iyi bir şekilde toplarlaması, olumlu bir konuşmaya geçmeye yardımcı olması da yine ilişkinizin sağlıklı bir hale dönüşmesi için güzel adımdır. Aşk partnerinizi değiştirmeye çalışmadan da sürdürülür. Kullandığınız dil daha yapıcı, daha olumlu ve daha açık olsun yeter. Partnerinizle ilişki açısından birbirinize kırıldığınızı, üzüldüğünüzü, iyi hissetmediğinizi dile getirmeniz, ilişki içerisinde ki fonksiyonlarınızın da sağlıklı olarak yerine getirebileceğinizi öngörür. İletişim;  sevgiyi, aşkı, tutkuyu derinlemesine koruyan bir kalkandır. Siz siz olun aşkınızı daha uzun sürdürebilmek adına İTİŞMEYİN, İLETİŞİN!

AŞK BİRBİRİNE DÖNDÜĞÜN ZAMAN DEVAM EDENDİR..
Yaşam boyu eşinle karşılıklı etkileşim halindeysen tutkulu bir aşkı ayakta tutabilirsin. Onunla birlikte şu aşamaları düşünmeyi ve hayata geçirmeyi sağla.

Başarılı olduğum anda sende benim kadar heycanlan. (kurabiyeler nasıl?)
Söylediklerine ne kadar dikkat ediyorsun? (o konu hakkında plan yapmıştım hatırlıyor musun)?
Benimle oyun oynuyor musun? (satranç tahtası alalım)
Bana şefkatli ol. (kitap okurken bana sarılabilirsin)
Benimle sohbet et. (bugün ne yaptın, günün nasıl geçti?)
Yardım etmeye çalış. (salatayı birlikte yapalım)
Benimle maceraya katıl. (yarın ormanı keşfetmek ister misin?)
Stres atmama yardımcı ol. ( birlikte spor yapalım)
Bir şeyleri birlikte öğrenelim. (buz pateni yapmaya gidelim mi?)

Gibi örnek kalıptaki cümleler ya da (aile yapınıza göre alternatif sunabileceğiniz planlar). İlişkimiz sürecinde karşılıklı olarak içimizden geçirdiğimiz, aslında gerçek problemi açık ve net bir şekilde ifade edebildiğimiz zaman aşkımızı, sevgimizi genel itibariyle duygularımızı da açtığımız andır. Kaliteli zaman geçirmekten ve bunları dile getirmekten korkmayın. Aşkı en kalıcı kılan şey güvenli bağlanma ile doğru orantılıdır. Güven duygusu her ilişkide ortaya çıkan zor anları aşmada yardımcı olur. Yani sizin bedeninizin aslında sevdiğiniz kişiyle sıkı sıkıya bağlı kimyasal bir çağlayan üretecek şekilde tasarlanmıştır. Oksitosin, dopamin, apioid gibi. Demek istediğim tek eşlilik, mümkün olmanın ötesinde bizim doğal halimizdir. Sizde bu bağı kuvvetlendirmek için sarılmayı ihmal etmeyin. Aşkını sürdürebilmek adına, birbirinizin yaşamında olduğuz için minnet duyabilenlerden misiniz? Cevabınız evet ise  engellere, sorunlara ya da kederlere rağmen, sevginizin gücünü koruyarak sağlam bir güveni paylaştığınız anda aşkınızı doyasıya yaşamayı keşfedenler arasına sizde hoş geldiniz. J




 Seda ÖZDEMİR
 Aile Danışmanı

14 Aralık 2019 Cumartesi


AŞK ACISI NASIL GEÇER?

Aşk yaşanırken sonsuza kadar sürecekmiş gibi gelir ancak aşk bir noktada biter..
Toplumların ve kültürlerin ‘aşk’ tanımı çok farklı anlamlara gelebilirken her bir bireyin aşkı tanımlaması ve bunu yaşaması da birbirinden farklıdır. Tek bir ortak nokta var ise o da aşkın çözülememesidir. Belki de aşkı aşk yapan henüz aşkın tam olarak anlaşılamamış olmasıdır. Elbette aşk üzerine birtakım bilimsel veriler mevcuttur.
Aşk iyi bir ruh hastalığıdır.
Aşık olduğunuz kişiyi, saati, zamanı ve yeri seçemezsiniz. Aşık olmak sizin kontrolünüz dışında gelişen bir şeydir. Bu benzersiz aşkınız karşılık bulamadığında veya bulup da kaybettiğinizde ise ‘aşk acısı yaşarsınız. Peki bu aşk acısı nedir? Aslına bakarsanız, her birey aşık olduğu kişiyi baş kahraman yaptığı bir masalın içine girer. Ne gerçekten o kişinin özelliklerini enine boyuna irdeleyebilir ne de gerçek dünyada ayakları yere basar. Aşk, olağanüstü olaylar silsilesidir. Aşk ve olağanüstü olaylar üzerine hazırladığım listeyi gelin birlikte inceleyelim. Böylelikle ne demek istediğimi çok daha iyi anlayacaksınız:
‘Kalbim yerinden çıkacak gibi oluyor’
‘Karnımda kelebekler uçuşuyor’
‘Sadece onu düşünüyorum’
‘Dünyada gördüğüm en mükemmel insan’
‘O giderse dünyam yıkılır’
Aşkın içinde olan olağanüstü olaylar dizisini istediğimiz kadar uzatabiliriz. Aşk duygusu başlangıçta mutluluk, neşe, yoğun bir duygusal yükseliş içerirken, bitiş sürecinde öfke, nefret, hüzün ve bazen de çok yoğun bir yıkıma sebep olmaktadır. Birisine aşık olma duygusu hiçbir çabaya gerek duyulmadan, kısacası kendiliğinden oluşan bir süreçtir. Çoğu kişide görülen bu yüksek duygu bir süre sonra yatışır.

Tüm acılara rağmen aşk için çekilen acılar bir yandan da zihin açısından öğreticidir. Kişiyi geliştirir ve daha üstün bir bilinç düzeyine taşır. Hayata farklı yönlerden bakma yetisi kazandırır. Çünkü bir insan başka bir insanın duygularına ne kadar derinlemesine bakılabilirse, kendi ruhsal dünyasına da o kadar derinlemesine bakabilir. Kısacası aşık olunan insan, o kişinin aynasıdır aynı zamanda. Çekilen çile, hüzün ve acı insana kendini tanıması için önemli bir fırsat yaratmış da olabilir.
Mevlana'nın aşkla ilgili ünlü bir sözü vardır:  Aşk acısı taşımayan yürek ya deliye aittir, ya ölüye. Yani bu süreç her insanın başına gelebilecek doğal bir süreçtir. Ancak başlangıçtaki pozitif duygulanım ve bitişteki negatif duygulanım o kadar derindir ki, aradan yıllar geçtiğinde bile kişi bu durumu ayrıntılı bir şekilde hatırlar. Aşk ilişkilerinin ruhsal yapıdaki ve beyindeki etkisinin kısa bir sürede sona ermesi bu çok yoğun duygulanımdan dolayı mümkün değildir. Bu yüzden bu duygular zaman içinde yavaş yavaş azalır ve yatışır. Eğer aşkınızı devam ettirmenin ritüelini ve yöntemini bilmiyorsanız;AŞK NASIL SÜRDÜRÜLÜR?, EVLİLİKTE AŞK NASIL DEVAM EDER? adlı yazımı okuyabilirsiniz..
Başlangıçta bu acı hiç bitmeyecek gibidir.
Ayrılığın hemen başlarında giderek yoğunlaşan ve giderek derinleşen dayanamıyorum hissi çoğu kişide uzun zaman sonra azalır. Yine de bu durum sevgilinin tamamen unutulacağı ve bir daha hiç hatırlanmayacağı anlamına gelmez. Daha nadiren kimi kişide ise yıllar içince bu acı daha da artarak devam edip daha fena bir hale dönüşebilir. Sonuçta aslında aşk acısı duygusu bir tür yas reaksiyonudur. Sanki ölmüş birisine ağlayıp giderek bu sürece alışmak gibi.
Seçtiğimiz ve bağlandığımız nesne(kişi) bizim için çok önemli olmazsa ve ona yatırım yapmazsak ondan kopmak, ayrılmak da zor olmayacaktır ve yas tutmak da gerekmeyecektir. Ancak güçlü bir aşk ve sevgi bağının ardından ayrılık her ne sebeple gelirse gelsin bizlerin hayatında duygusal, fiziksel, işlevsel kayıplara neden olur. Yas sürecinin ne kadar olacağı belirsizdir. Bu içsel bir tamamlanma, halleşme süreci olacaktır. Her aşkta farklı bir süreç doğabilir, bazen birkaç gün, bazen birkaç ay ya da yıl. Bazen de bir ömür boyu tamamlanamayan yaslar olacaktır. Ne kadar sürerse sürsün yas bitmeden yeni bir aşka yelken açanlar fırtınalı denizlerde acı çekmeden boğulmayı da göze almalıdırlar.

Freud'un da tanımladığı üzere bu acıyı bitirmek öyle kolay ve hızlıca olmayacaktır. Ancak bugün bizler hızlı bir yaşama alıştırıldık. Hızlıca yeriz, hızlıca çalışırız, hızlıca giyiniriz, hızlıca dinler, anlatırız. Üzülmeye, ağlamaya, hastalanmaya, sızlanmaya, zayıf olmaya zamanımız yoktur hatta hakkımız bile. Aynı konuya olan üzüntümüzü üst üste dile getirsek sorunlu, depresif damgası yeriz. Hemen bir uzmana yönlendiriliriz en yakınlarımız tarafından. Halbuki acı çekmek de, üzülmek de yine biz insanlara dair.
Birine aşık olduğunuz sürece hissettiğiniz taşkın duygular, yoğun yaşam enerjisi ve patlayan bir mutluluk hali ne kadar gerçek ve güzelse, bunları yaşamaya neden olan nesnenin kaybı da o denli yıkıcı ve ıstırap verici olacaktır. Gel gör ki ona tahammülümüz yok. Her zaman, her an sonsuza dek hep mutlu, neşeli ve hayat dolu olalım. Olalım da bu şu an ve burada ne kadar mümkün? Belki sadece kabul etmeye ihtiyacımız var, aydınlıkla karanlık, doğumla ölüm, mutlulukla hüzün... Her kavram zıddıyla vardır ve biri diğerini kendinde barındırır zaten. Tek yapmamız gereken aşkın kaybının acısını yaşamaya kendimizi bırakmak ve iyileşmek için beklemek, tıpkı bir yaranın kapanma süreci gibi. Siz de bu süreci en sağlıklı bir şekilde geçirebilmek istiyorsanız bu alanda  https://www.instagram.com/_sedaozdmr/?hl=tr dm ile iletişime geçebilirsiniz.
Bu acı o bazen kadar gerçektir ki bazen zihin dayanamaz ve bunu bedene yansıtır. Baş ağrısı, sırt ağrısı, karın ağrısı, bulantı, şişkinlik, cinsen sorunlar gibi bedensel rahatsızlıklar da ilave olur.
PEKİ  AŞK ACISINI UNUTMANIN YOLLARI NEDİR?
*Aşk acısını unutmanın en önemli birinci yolu bu acıyı ısrarla unutmaya çalışmamaktır.
*Bu konudaki yapılacak en önemli davranışlardan birisi zamana bırakmak, aklına geldikçe bir dostla paylaşmak veya bu duyguları kendi kendine itiraf etmektir. Farklı meşguliyetler bulmak, zihni sürekli aynı acıyı yaşamaktan uzaklaştırır.
*Yeni sevgili bulup rahatlama yöntemi genel olarak önerilmez. Aksi durumda beyin aynı acıya tekrar tekrar maruz kalmaktadır. Çünkü bulunan yeni sevgili eski sevgilinin bir benzeridir aslında.
*Onu zihinden ve hayatından çıkarmanın bir başka yolu onu hatırlatan obje ve sembolleri de hayatından yavaş yavaş çıkarmaktır.
Aidiyet duygusu, terk edilme, yalnızlık, sevgisizlik, değersizlik, korku, rekabet gibi duygulara ne kadar maruz kaldığına bakılır. Bununla ilgili olumsuz çocukluk çağı anılarının hatırlanıp bugünkü gözle tekrar bakılması hem acı verici bir yandan da acıyı giderek yatıştırıcı bir deneyim olur. Yine de bir uzmandan destek alma fikri her süreçte akılda tutulmalıdır.
Aşağıda, bir ayrılık sonrasında bir değişim zihniyeti oluşturmak ve bu zihniyeti korumak için yapabileceğiniz bazı noktalara değindim!
  • Ayrılığın sebebine dürüstçe bakın, fakat gereksiz  yere kendinizi yargılamayın.
    İlişkilerde, her iki taraf da iletişim sorunu ya da farklı problemlerin oluşumuna katkıda bulunurlar. Çok büyük ihtimalle tek suçlu siz değilsiniz. Bazı konulara düzeltmeye çalıştıysanız da, belki de diğer kişi yeterince yol gösterici olmamıştır.
  • Ayrılığa neden olan kişisel kusurların haricindeki faktörleri tespit edin.
    Belki ikiniz de yeterli olgunluğu sergilemediğiniz yaşlardaydanız ya da birbirinizden farklı hedefleriniz vardı. Belki karşı taraf bu ciddiyetteki bir ilişkiye hazır değildi. Ya da dış stres kaynakları (çalışma, mesafe, aileler veya finans gibi) araya girdi.
  • Ayrılma sonrası sürecinin ortak bir deneyim olduğunu unutmayın.
    Reddedilmiş tek kişi siz değilsiniz. Aşk acısı duygusu içerisinde bulunacak da. Reddedilme en yaygın insan tecrübelerinden biridir.
  • Bu deneyimin sonucunda neler öğrenebileceğinizi veya nasıl gelişebileceğinizi düşünün.
    Bu tecrübeden hangi dersleri alabilirsin? Örneğin, daha açık olmayı ve konuşmayı öğrenebilirsiniz. Ya da partnerinizin duygularını ve ihtiyaçlarını daha iyi anlamak konusunda kendinizi geliştirebilir hatta gelecek ilişkilerinizde farklı bir karakterde olan kişileri tercih edebilirsiniz.
  • Kendinizi affedin.
    Kendinizi değersiz hissettiğinizde eleştirel olmanın değil, kendine iyi davranmanın zamanıdır. Moralinizi yukarı çıkarmaya ve kendi olumlu özelliklerinizi düşünmeye çalışın. Sonuç olarak ilişkiniz başarılı olmamış ve sonlanmış olsa bile, siz elinizden geleni yaptınız. Bu durumda sizin yerinizde değer verdiğiniz bir arkadaşınız olsa ona neler söyleyeceğinizi düşünün ve bu yorumları kendinize yöneltin.
  • Aşamadığınız, atlatamadığınız ilişki ve aile içi her problemde biz yanınızdayız. Destek ve yardım için, Aile Danışmanlığı alanımızda bizim ile iletişime geçebilirsiniz.